top of page

İçimizde çiçekler açıyor, baharı karşılıyoruz :)

Şehirde (tabiata henüz dokunulmayan) her yerde bir şenlik var, ağaçlar gelinliklerini giyinmeye başladılar. Bizim bahçe biraz yüksek olduğu için ağaçlar yeni yeni uyanmaya başladı. İlk çiçek açan ağacımızı dün gördük. Haydi bismillah :)

Bizim de bahçede yaşam için hazırlıklarımız aralıklı ve bahçedeki kaplumbağamız kadar yavaş olsa da devam ediyor. Hiç bir şey yapmasak birlikte hayal kuruyor, okuyor ve plan yapıyoruz :)

Bu ara yine birkaç kitap sipariş edip okuduk/okuyoruz. Tüm otomobil marka ve modellerini şak diye bilirken, bitkilere aşinalığımızın giriş seviyesinde bile olmadığnı fark edince önce Necati Güvenç Mamikoğlu'nun Türkiye'nin Ağaçları ve Çalıları (NTV) kitabını aldık. Cep kitabı kadar pratik olmasa da gezerken çantaya atıp bir ağaç gördüğünde ne olduğuna dair detaylı bilgi edinilebilecek türden bir kitap. Kullanışlı bir dizin yapılmış, bilgiler ve fotoğraflar da zengin.

Tübitak'ın çıkardığı bir dizi giriş kitabı ise aslında çocuklara hitap etse de tam bizlik :) Özellikle Ağaçlar, Çiçekler ve Kuşlar kartları serisi çok hoş (fakat yayın çeviri olduğu için kartlardaki seçki Türkiye'ye özgü değil).

Sinek Sekiz favori yayınevimiz oluverdi. Vandana Shiva'nın İnadına Canlı ve Michael Pollan'ın Bana Ait Bir Yer son gelen kitaplarımız (sırada Okulsuz Büyümek var). Özellikle bizim gibi bahçesine ev yapma konusunda adım adım ilerleyenler için Bana Ait Bir Yer iyi bir yol arkadaşı olacaktır.

Fukuoka'nın Ekin Sapı Devrimi ve Doğal Tarımın Yolu olmazsa olmazlardan. Şimdilik ön okuma yaptık ama bahçede yaşamaya başlayınca sürekli başvuru kaynağımız olacaklar.

Arılar bahçemizin vazgeçilmez üyesi olacağı için arıcılığa da merak saldık. Kısa bir araştırmada tüm parmaklar Muhsin Doğaroğlu Hoca'yı işaret edince onun kitabını almak da farz oldu. Altıparmak Bal şirketinin çıkardığı özel baskının kalitesini çok beğenmiştim. Nasıl temin edebileceğimi sorunca hediye olarak gönderdiler, bu vesileyle buradan kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.

Sonbahar sonundan beri bahar yüzünü gösterene kadar bahçeye hiç gidememiştik. Karların erimesiyle birlikte son birkaç hafta içinde dört beş kez gidebildim. Ağaçların ökse otu gibi parazitlerden temizlenmesi, yanıbaşında biten ve besin/su rekabeti yapan diğer fidan ve dallardan kurtulması, dalların ve yaprakların güneş ışığından faydalanması için aşırıya kaçmadan budama yapmaya karar vermiştim. Fakat daha önce hiç budama yapmadığım için epey okumam ve video izlemem gerekti. Elbette bir bilene danışmak en iyisiydi, ben de yıllardır bağıyla uğraşan Nazım Öncel Amca'yı henüz yolu bile yapılmayan bahçeme kadar yürütüp epey bir yordum. Sağolsun, eksik olmasın, beni kırmayarak budama konusundaki birikimini uygulamalı olarak aktardı. Kendime biraz güvenim geldi açıkçası, ikinci defasında bir başıma giriştim :) Nazım Amca'nın dediği gibi "komşu komşunun bağını budamalı", yoksa insan kıyamıyor kendi ağacına dokunmaya. Yine de mümkün olduğunca ağaçları rahatlatmaya çalıştım, umarım onlar da sevmiştir bahar temizliğini. Öncesi/sonrası diye fotoğraf çekmeyi düşünemedim maalesef, o yüzden ne kadar beceriksiz olduğumu göremeyeceksiniz :)

Nazım Amca "üzümlerin çok güzel, bunlara yazık etme, ben sana bakım yapacak birini göndereyim" demişti. Mustafa Amcayla birlikte bu hafta üzümlere bakıma gittik. Onu da bayır yukarı yürüttükten sonra bağın "hozan" olduğunu görünce önce kaçmak istedi. Fakat onca yolu geri dönecek mecali de yoktu galiba :) Biraz dinlenip işe koyulduk. Önce omcaların gözleri açıldı, sonra da budandı.

Açıkçası bahçede bu kadar üzüm çubuğu olduğunu bilmiyordum. Sırf en alt getnede (teras) doksanyedi tane üzüm çubuğu çıktı. Üstteki iki getnede de bir o kadar var. Bu sene bol yaprak alırsınız dedi Mustafa Amca, seneye de üzüm almaya başlarmışız, inşallah. Üzümlerin altlarından bol miktarda örümcek çıktı, bir miktar solucan, bir de (sanırım) peygamber devesi -aşağıda- gördüm.

Geçen hafta bir de permakültür uygulaması yaptık bahçede. Permakültür tasarımcısı Selda taşınacağı için öğrenci arkadaşlar, o gitmeden uygulamalı eğitim yapmak istediler. Uygulama yeri olarak da bizim bahçeyi seçtik. Kompost kutusu yapımı, A terazisi yapımı ve eşyükselti eğrisi belirleme, çuvalda patates ekimi, roket soba gibi şeyler yapacaktık. Bir kısmını yaptık da. Ekip güzel çalıştı gerçekten, hepsinin eline sağlık.

​Fakat komposta karbon kaynağı olsun diye ot biçerken parmağıma orak vurunca her şey değişti :) Önce apar topar hastaneye yetiştirdiler beni. Basit bir kesik diyordum ama işaret parmağımın tendonunu neredeyse koparacakmışım. Dikiş, pansuman ve sonrasında (parmağımı oynatmayayım diye) yapılan alçı akabinde yaklaşık 1,5 saat gecikmeyle bahçeye dönebildik.

​Çocuklar merak etmiş tabi. Telefon ettiklerinde gelmek üzereydik, gelince anlatırız dedik. Telefonu kapatacakken gülerek "hocam bizi de kurt kovaladı" dediklerinde ciddiye almadık elbette. Fotoğrafları görene kadar...

Bizim çocuklar zaten köpekten korkuyorlar, aşağıdaki başıboş köpeklerden sakınarak zor gücün gelmişlerdi bahçeye sabahleyin. Biz hastanedeyken, bahçenin olduğu tepenin üst kısmına tırmanmışlar. Biri demiş "hadi kurtlar vadisi pozu çekinelim" - o ne demekse :). Tam o anda bir tanesi bağırmış "kuurt!!!". Kurt dedikleri fotoğraftaki sevimli Husky. Tabi kimsenin o anda kimlik saptaması yapacak hali yok. Görür görmez başlamışlar yokuş aşağı koşmaya. Bizimki de bunlar oyun yapıyor belleyip aralarında zıplaya zıplaya geliyor bunlarla birlikte. Diz üstü kapaklananı mı ararsınız, bileğini burkanı mı, kafa üstü çakılanı mı, hey Allahım...

​Hala gülüyorum ama şakası yok, Allah'tan başlarına bir iş gelmemiş. Neyse, bahçeye kadar inince anlaşılmış mevzu. Husky'nin karnını bizim nevalenin yarısı ile güzelce doyurmuşlar. Sarılmışlar, oynamışlar. Sonra da uğurlamışlar. İnşallah tekrar gelir.

Bahçedeki bitkilere ilaç atmayacağız diye niyetlenmiştik ama henüz bahçedeki biyoçeşitlilik ilaçlamaya gerek olmayacak seviyede olmadığından (belki hiç olmayacak) bu sene organik ilaç atmayı düşünüyorum. Ağaçlar.net'te gördüğümüz Gülleci Bulamacı ile Meyvelitepe'nin önerisi olan Delfin WG ile Kaolin Kilini atmaya niyetlendik. Gülleci bulamacı için kükürtü ve kireci aldım. Bu hafta yapabilirsem kaynatıp bitkilere bir posta atacağım.

Toprağın azot miktarını artırmak için yeşil gübre olarak ve mıntıka 4'e koyacağımız arılarımıza besin olsun diye bahçeye Korunga ekimi yapacağız. Korungaların köklerinde azot sabitleme kabiliyetini artırmak için simbiyotik çalışan Rhizobium bakterilerinden sipariş etmiştik, hazırlanması uzun sürer sanıyordum ama ellerinde varmış, siparişten birkaç gün sonra elimize ulaştı, buzdolabında bekliyor.

Bir iki haftaya (Nisan başında) Korunga tohumlarını alıp, bu bakterilere bulayıp ekim yapacağız. Toprak çapalamak, sürmek de yapmayı istemediğimiz şeyler arasında ama korungaların ekimi öncesinde tek seferlik, chisel pulluk gibi bir araçla toprağı şerit halinde açmayı, tohumu attıktan sonra da tekrar üzerinden gitmeyi düşünüyoruz. Arsanın yolu olmadığı için motorlu bir araçla bunu yapma imkanı yok -zaten fosil yakıt tüketen araçları bahçede mümkün mertebe kullanmak istemiyorum-, o yüzden bu işi (wheel hoe denilen -Türkçesi nedir bunun?) bir el aletiyle yapmaktan başka çaremiz yok. Eski sanayide bu aleti yapan işyerlerinin olduğunu öğrendim. Bu hafta uğrayıp sipariş vereceğim.

Arsanın en önemli sorunu hala "su". Yoldan gelir geçerken komşular arsanın eski sahibinin bitkileri sulamak için onca mesafeye su taşıdığını anlatıyorlar. Gerçekten zor iş, ellerine sağlık, emeklerinin karşılığında ağaçlardan bazıları tutmuş ve hala yaşıyor :) inşallah sayılarını artırmayı becerebiliriz.

Elim iyileştiğinde ilk iş bahçeye gidip arsanın üst kısmından bir su kanalı oluşturmayı deneyeceğim. Eğer becerebilirsem, üst kısımdaki hazine arazisine düşen yağmuru yönlendirip biriktirerek arazinin kuzey ve güney sınırına rüzgar kıran olarak her dem yeşil ağaç fidelerinden dikip, sulamayı bu kanaldan desteklemeyi düşünüyorum. Eğer bu iş tutarsa arsanın su sorununa dair çok önemli bir merhale olacak.

Geçen gittiğimde kontrol ettim, toprağın bir kısmı killi gibi görünüyordu. Yazın sonuna doğru arsanın Kuzey-Doğu ucuna ve Güney-Batı ucuna iki tane gölet yapmak niyetimiz var, inşallah altyapı müsait olur.

Bu sene çok kurak olacak diyorlar, gözüm korkmuyor değil. Allah'ım yardım et, kendi bahçemi değil, suya bizden çok daha fazla ihtiyacı olanları düşünüyorum, inşallah bu yaz çok kötü haberler almayız.

Bahçeyi ekip dikmek için de ilk girişimlerde bulunduk. Önce UTTM (Ulusal Tohum Takas Merkezi) tarafından düzenlenen tohum takas şenliğine katıldık ve 25 çeşit tohum aldık. Hemen ardından agaclar.net'ten tanıdığım ve bahçesine hayran kaldığım sayın Heyyamola'dan (tohum takas etkinliğine katılamasak da) epey bir tohum temin ettik.

​Tüm tohum takas gönüllülerine teşekkür ederim. Paylaşım ekonomisinin tüm inançlı destekçileri önünde saygıyla eğiliyorum. Seneye biz de tohum donörü oluruz inşallah :)

Sayın Heyyamola sadece tohum vermekle kalmadı, bir de önüme düşüp viyol, torf ve ilaç için kükürt bile aldırdı sağolsun. Cömertlik ve tevazu toprakla münasebetten öğreniliyor sanırım. Kendimi en çok güvende hissettiğim yerlerden birisinin doğa ile uğraşanların olduğu bu topluluklar olduğunu fark ettim. Toprak bizi eşitliyor ve kardeş kılıyor :)

Önce ağaç ve çalı olacak bitkilerin tohumlarını suya koyduk çimlenmeyi kolaylaştırmak için, ertesi gün de ekimlerini yaptık eşimle. Haydi rast gele, ya nasip!

​Sebze tohumlarının viyollere ekimi için iki hafta daha bekleyeceğiz. Kayseri'de 19 Mayıs'tan sonra fideleri toprağa şaşırtıyorlarmış, birkaç kişiden duydum aynı bilgiyi. O yüzden 20 Mart gibi ekeceğiz o tohumları da (domates, biber, patlıcan vb.). İri tohumlu olanlarıysa (örn. bakla, fasulye, karpuz vb.) doğrudan bahçeye ekeceğiz.

Tüm bu sebzeler için kardeş bitkiler prensibine göre düzenleyeceğimiz yükseltilmiş yataklar hazırlamamız gerekiyor. Fakat ne kadar yükseltirsek yükseltelim bahçede arasıra gördüğüm kuzu büyüklüğündeki tavşanımızın bitkileri rahat bırakacağını sanmıyorum. O yüzden yatakların kenarlarına bir de tel örgü yapmamız gerekecek sanırım.

Ha bir de bahçenin her yerinde tatbikat yapan (bir veya birkaç adet) köstebeğimiz var. Onunla ne yapacağız bilemiyorum. Bu sezon özellikle bu ikisi bizim mahsulle güzel bir ziyafet çekebilir :) Eh, canları sağolsun.

Birkaç aydır evimizde sayıları gittikçe artan misafirlerimiz var. Mutfağın baş köşesine kuruldular, ne yesek ortak oluyorlar. İşin güzel yanı her geçen gün sayıları artıyor ve daha çok tüketiyorlar. Zararı yok. Nasıl olsa organik atıklarımızı 1. kalite gübreye dönüştürüyorlar. Kırmızı kaliforniya solucanlarımız çiftliklerinde hallerinden gayet memnunlar. Biz de hemen her gün gelişimlerine bakıyoruz. Sanırım geldiklerinden beri 3-4 kat arttı sayıları. Tohumlarımız çimlenip gerçek yapraklarını verdiklerinde ilk solucan kompost çayımızı demleyip vereceğiz :)

Featured Review
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page